Akşamın yorgunluğunda evinde peş peşe taze tavşankanı çayla yorgunluğunu atıyorken çocuğunun bisikletini tamire getiren lisenin Felsefe Öğretmeninin kendisini cesaretlendirmesini hatırlayınca, adamı da dalını da takdir etti. İlçenin diğer bisiklet tamircisi teyze oğlunun dalga geçmesine ise biraz hayıflandı. Derken çayın da verdiği zindelikle problem ile ilgili düşünceler geliştirmeye başladı;

“Her şeyden önce ilgili Urartu Yazıtında yazılanlar doğru muydu? Eğer doğruysa göl tabanının 200metre altına bu define ve tabletler nasıl konmuş olabilirdi? 5 Milyon Türk Lirası ödül çok güzeldi ama geliştirilen planın uygulanması sonuç verdiğinde kazanılmış olacaktı. Urartu yazıtında yazılanlar gerçeği yansıtmıyorsa, geliştirilen en iyi plan bile hiçbir işe yaramayacaktı. Sonra birçok –hatta uluslar arası- yarışmacının da katılacağı yarışmada birinci (yarışmanın ikincisi olmayacaktı) olabilecek miydi? Boşuna kendini yormasa vazgeçse mi yoksa? Bütün âlem de duydu, kendisinden beklentiler de var, kendisi ile alay edenler haklı mı çıksın? Sonucu kesin olarak belli olmayan bir süreç! Rezil olmakta var vezir olmakta!” Bu düşüncelerle yatma vaktine erişen Ali: – ‘Neyse sabah ola hayrola!’ diyerek yatağına gitti ve bir müddet sonra derin bir uykuya daldı.

Lapa lapa kar yağıyordu, Süphan Dağına kuşluk vakti. Serçeler cıvıl cıvıldı ağaçların üstünde. Ali, Aygır Gölünün kenarında Üstü bulutlarla kaplanmış Süphan Dağının eteğini karların dokuyuşunu seyrediyordu. Soğuğa yakın ılıkça bir hava vardı. Yalnızdı Ali burada, ama canı sıkılmıyordu. Sonra karşıdan elinde bir kova ile bir ihtiyarın yanına doğru geldiğini gördü. İhtiyar, tanımadığı bir adamdı ama sabah kahvede konuştuğu yaşlı amcanın ses tonuyla konuşuyordu; - al yavrum sana ceviz getirdim, dimağına zindelik verir. Yalnız cevizlerimiz biraz serttir, elinle kıramazsın! Taşla kırarsan da tuzla buz olur, elinde bir şey kalmaz! Ali: - Sağ ol amca. Müsaade edersen sana bir soru sormak istiyorum. Urartu Kralları bu göle gelmişler midir? İhtiyar: - geldiler evladım geldiler, gölde yüzdüler de, sana ikram ettiğim gibi ben onlara da ceviz ikram ettim! Bu amca çok yaşlı olmalı diye düşündü Ali. Amca Ali’nin yanından uzaklaşıyorken gür kalan sesiyle bir şarkının sözlerini mırıldanıyordu: - Kalenin üstünde vardır burçları, Van Gölüne selam verir Zümrüdü Anka Kuşları! Tek başına kalan Ali’yi şimdi gölde bir anda peyda olan bir geminin kocaman mavi şapkalı kaptanı çağırıyordu. Ali esrarengiz gemiye doğru ilerliyorken, evlerinin yakınındaki camide okunan sabah ezanı sesiyle uyandı. İhtiyaç görüp, elini yüzünü yıkadıktan sonra pencereyi açıp o taptaze sabah havasını ciğerlerine doldurdu. Bu arada aniden geceki rüyasını hatırladı. Karmaşık bir rüya diye düşündü ve problem çözümüne çalışmak için içinde kuvvetli bir istek duydu.

Kızarmış ekmek, tereyağı, bal, zeytin, otlu peynir ve taze sıkılmış portakal suyuyla kahvaltısını yapan Ali, üstüne de orta şekerli kahvesini yudumladıktan sonra evinden çıkıp dükkânın yoluna koyuldu. Yolda yürüyorken ışıldayan güne eşlik eden sokak lambalarının ışıklarının etrafa yayılımını izliyordu. Yanmayan bir lambanın altından geçiyorken, yeraltının karanlıklarında definenin ve tabletlerin oraya nasıl konulduğunu düşündü. Sonra gerçekten böyle bir olay olmuş muydu diye geçirdi aklından. Bunların hepsi efsane mi diye mırıldandı, hafif bir sesle. Hatırına Van Kültür Müdürlüğünde Arkeolog olarak çalışan ilkokuldan sınıf arkadaşı Ahlâtlı Selim Durak geldi. Selimle ilkokuldayken oynadıkları ilginç oyunları hatırladı. O oyunlardan biri canlandı kafasında; caminin avlusunda oturmuşlar bir yandan biraz önce bakkaldan aldıkları yirmi beşer kuruşluk ikişer lokumu yavaş yavaş yiyerek zevk zamanını uzatmaya çalışıyorlar, bir yandan da sıra dışı şeyler hayal ederek birbirlerine anlatıyorlardı. Ali o sırada havadan geçen uçağın içinde hayal etmişti kendisini, otomobillerin bile ilçede iki üç tane olduğu o zamanda uçağın içini görmüş, oturmuş, uçmuştu bile! Selimle bugün biraz konuşmalıydı.

Dükkânın kapısını açıp içeriye girdi. Bugün tamir edilecek iki bisiklet vardı. İyi dedi kendi kendine, şu yeni geliştirmeye başladığım mekanik helikopter tasarımını da çalışabilirim bugün. Bisiklet tamiriyle meşgul olmaya başladı. O arada içeri postacı girip, selam verip hayırlı işler diledikten sonra çocukluktan beri babası Melle Kaptan vasıtasıyla abone olduğu Bilim-Teknik Dergisinin yeni sayısını ve on sekizinci yaşında abone olup, daha erken abone olamadığına hayıflandığı Felsefe Dergisini bıraktı. Ah! Dedi Ali, - işte benim hocalarım! – Babamın da hakkını teslim edeyim, daha ben 9, kardeşim de 7 yaşındayken geliştirdiği icatları bize anlatır, sonra da sorular sorup ciddi ciddi sorduğu soruların cevaplarını isterdi. İstediği cevapları verdiğimizde de bizi ikişer buçuk lira ile ödüllendirirdi. Ya kuşlardan, böceklerden, ıssız yollardan, dağdan taştan, ak karlı kıştan, çiçekli bahardan, vişneli kirazlı yazdan, kuru yapraklı güzden öğrendiğime ne demeli! Doğanın da hakkını vermeliyim, mavi gökyüzüne selam olsun!

Ali: - Merhaba Selim Can ne var, ne yok, nasılsın, işler yoğun mu?

Selim: - İyiyim Ali Can, işler epey seyreldi. Bunu fırsat bilip Urartu ve Türk Tarihi çalışıyorum. Sen nerelerdesin, görüşemiyoruz. Ne işle meşgulsün?

Ali: - İşte bildiğin gibi, ne işle meşgul olur Ali?

Selim: - Dur, tahmin edeyim; Kar yağdığında kızağını alıp Süphana gidiyorsun. Kayarken de düşüyorsun herkes de sana gülüyor.

Ali: - Bravo! Tam isabet. Ben hareket halinde ısınıyorum, herkesin de oturmaktan şeyi donuyor (Gülüşmeler). Selim sana bir şey sormak istiyorum.

Selim: - Başım üstüne Ali, buyur sor.

Ali: - Urartu Tabletlerinde anlatılanlar gerçek mi yoksa efsane mi?

Selim: - Gerçeği de var, efsanesi de.

Ali: - Pekâlâ anlatılan olayların efsane mi gerçek mi olduğunu nasıl anlıyorsunuz?

Selim: - Aynı çağı anlatan Urartu Tabletleriyle çağdaşı olan komşu milletlerin tarihi bilgilerini karşılaştırıyoruz. Olay efsane cinsinden bilgileri içeriyorsa, komşu milletlerin tarihinde benzer veya aynı şekliyle muhtemelen yer alıyor.

Ali: - Şu Nemrut Krater Gölünün altındaki define olayına ne diyorsun?

Selim: - Ha! Şu olay mı? Tablet çözümlendiğinde, komisyon üyeleri tarafından da çok tartışıldı. Olay başka milletlerin tarihinde geçmiyor. Ama olabilirlik açısından bakıldığında, o zamanın şartları da düşünüldüğünde gerçekten çok efsaneye benziyor. Hatta şu yorumu yapanlar bile oldu; o tarihlerde halk arasında yönetime karşı bir ayaklanma olmuştu. İşte bu efsane ortaya atılarak defineyi bulana ve onun yaşadığı tüm şehir ahalisine zamanın kralı tarafından ödül vaat edildi. Sırf halkın dikkati başka yöne kaysın diye.

Ali: - Ödül verilmiş mi, böyle bir bilgi var mı?

Selim: - Yok. Böyle bir bilgi yok. Zaten bu olayı anlatan başka tablet de bulunmadı henüz.

Ali: - Senin şahsi kanaatin ne?

Selim: - Valla bu konuda kesin bir kanaate sahip olamamakla birlikte zan sayılabilecek bilgilerim var, şöyle ki; Zamanın kralının komşu bir ülke ile bir savaştan değerli bir ganimet ile döndüğü biliniyor. O ganimet o kadar değerli ki sarayına getirse, savaşta yenilmiş kralın, kuvvetleriyle ganimete tekrar sahip olmak için bir müddet sonra saldırıya geçeceği kesin. Hatta elde edilen ganimet gidebileceği gibi tahtın da elden gitmesi söz konusu! Ganimeti başka bir yerleşim yerine saklasa orası da saldırıya uğrar. Bu nedenle defineyi götürüp gölün altına saklıyor ki, saklandığı söylenilen yer, söylenti şeklinde yayılsa bile kimse gerçek olduğuna inanmasın.

Ali: - Urartu Kralı definenin yerini tablete de yazdırıyor, halefleri tarafından gelecek zamanda yeri bilinsin diye!

Selim: - Aynen öyle.

Ali: - Pekâlâ Selim Can seni yordum. Çok teşekkür ederim.

Selim: Bir şey değil Ali Can. Görüşmek üzere.

İyi oldu telefonla Selimi aramam; kıymetli bilgilere ulaştım diye düşündü Ali. Fakat definenin, göl tabanının 200metre altına nasıl ulaştırıldığının cevabı henüz alınmamıştı. Birden aklına krater gölünün üst taraflarındaki buhar bacaları geldi. Fakat volkan 1450’lere kadar aktifti. Ama bu olay aktif olmayan zamanlara rast gelmiş olabilir miydi? Yok canım! 400–500 metre derinliğe kim cesaret edip inecek, hem volkanın aktif olmayan zamanları da olsa, aşağıya inildikçe sıcaklık artmaz mıydı?

hosting by HostEviniz