3. Benzin ve dizel araçlarının mevcut hallerindeki ufak bir değişimle-gerekirse tamamen başkaca da bir kaynak kullanarak- çevreyle uyumlu bir şekilde çalışmaları sağlanmalı.
4. Mevsim bazında şehirlerdeki doğum ve ölüm oranları üç ayda bir medyadan halka duyurulmalı.
5. Mevsim bazında şehirlerdeki ürün rekolteleri ve tüketim oranları medyadan halka duyurulmalı. Ürün yetiştirmede vahşi sulamadan vazgeçilmeli.
6. Ulaşım, ısınma, aydınlatmada ve üretimde tam korumalı filitre sistemleri devreye sokulmalı.
7. Televizyon yayınları saat 23.00 da sonlanmalı. Sokak lambaları ayın parlaklığına endeksli çalışabilir olmalı. Gece gece modunda olmalı gece gündüze benzetilmeye çalışılmamalıdır.
8. Enerji üretiminde yenilenebilir ve sürdürülebilir çevre ile barışık teknolojilere geçilmeli. Üniversiteler araştırmalarını çevreyle barışık teknolojilerin geliştirilmesine yönlendirmeli.
9. Bütün araçların her daim trafikte seyri önlenmeli; tek-çift uygulamasına geçilmeli.
10. Siyasal Partiler suyu, havayı ve toprağı koruyucu politikalarını halka açıklamalı. Bunu bir numaralı seçim yatırımı yapmalılar. Ülkeler tüm rejim farklılıklarına rağmen evren yasalarını, anayasalarının bir bölümü yapmalılar.
KEMAL DURUHAN 11.09.2014

Küresel Isınma Kontrolden Çıktı
•    JUSTIN GILLIS
•    03.01.2011
MAUNALOAGÖZLEMEVİ,HAWAII
Mauna Loa'da iki tane gösterişsiz bina ve bu binalarda gri renkli birer makine var. Okyanusun binlerce kilometre ötesinden gelen rüzgârları koklayan bu makineler gürültü çıkarmıyor. Onun yerine, her saat bir sayı çıkarıyorlar. Bu sayı onlarca yıldır dur durak demeden artıyor. Bu makinelerin birincisi, San Diego Üniversitesi'nden araştırmacı Doktor Charles David Keeling'in ısrarıyla 1950'lerin başında kuruldu. Keeling bu makine yardımıyla karbondioksit düzeyinin arttığını keşfetti. Bu keşif ise insanoğlunun yeryüzüyle ilişkisine dair bilimsel anlayışı kökten değiştirdi. Keeling hayatını yitireli beş yıl oldu ama keşfi, küresel ısınmayla ilgili olarak süren siyasi tartışmaların mihenk taşı olmayı sürdürüyor. Keeling, genç bir araştırmacı olarak havadaki karbondioksiti ölçmenin kesin yöntemini keşfettiği zaman bulduğu miktar milyonda 310 parçaydı. Yani bir milyon litre havada 310 litre karbondioksit bulunuyordu. Öldüğü 2005'te bu miktar milyonda 380 parçaya ulaşmıştı. Önümüzdeki birkaç yılda ise 400'ü geçmesi bekleniyor. Emisyonları sınırlamak için daha etkili önlemler alınmazsa 21'inci yüzyıl sona ermeden bu sayı 560'ı aşabilir. Yani karbondioksit seviyesi Sanayi Devrimi'nden önceki düzeyin iki katına çıkabilir. İklim bilimindeki en büyük soru şu: Bu durumun dünyanın ısısına ne gibi bir etkisi olur? Bilim insanları, karbondioksitin ısıyı dünyanın yüzeyinde hapsettiğini uzun süredir biliyor. Bu gazdaki amansız artışın iklimi değişikliğe uğrattığını ve bunun tüm insanlığı olumsuz etkileyeceğine dair kanıtların güçlendiğini ifade ediyorlar. Dile getirilen riskler arasında buzulların erimesi, denizlerin yükselmesi, kuraklığın ve sıcak dalgalarının artması, sellerin artması, fırtınaların şiddetlenmesi, birçok bitki ve hayvanın soyunun tükenmesi ve belki de en önemlisi, yeterince besin üretmenin zorlaşması var. Uyarılara kulak veren Başkan George Bush, 1992'de ABD'nin sera gazı ve özellikle karbondioksit emisyonlarını sınırlayacağını taahhüt etmişti. Vaatleri bol fakat ayrıntısı az olan bir anlaşmayla aynı sözü birçok başka ülke de verdi. Ancak 1998'de sıra Kyoto Protokolü olarak bilinen belgedeki ayrıntılara imza atmaya gelince işler karıştı. Sonunda birçok ülke protokolü onayladıysa da önlemlerin etkisi sınırlı kaldı. Nitekim son on yıl boyunca emisyonların denetiminde çok az ilerleme kaydedildi. Birçok ülke, ekonomik kalkınmasına zarar vereceğinden korkarak emisyon sınırlamalarını uygulamak istemiyor. Geçen ay Meksika'nın Cancún kentinde yapılan uluslararası iklim görüşmeleri ancak küçük kazanımlarla sonuçlandı. ABD'nin emisyonlarını sınırlayacağına söz veren Obama yönetimi, iklim ve enerji yasa tasarılarının Senato'da hüsrana uğratılmasının ardından geri adım attı. Ayrıca iklimin değiştiğini savunan bilim insanlarına da sert eleştiriler yöneltiliyor. Bu aydan itibaren ABD Temsilciler Meclisi'nde denetimi ele geçirecek olan Cumhuriyetçilerin bazıları, yeni dönemde iklim araştırmacılarını yakın takibe alacakları konusunda sözler verdi. Oysa atmosfer fiziği eğitimi alan çoğu bilim insanı emisyon artışına bambaşka bakıyor. Mauna Loa Gözlemevi'nin de bir parçası olduğu devlet izleme programını yöneten Pieter P. Tans, "Tartışmaları dehşet verici buluyorum. İnsanlık gerçekten çıkmazda ve her yıl durum gittikçe kötüleşiyor" diyor.

MükemmellikTutkusu
Dünyanın bugün küresel ısınmanın yarattığı tehlike ile ilgili bir endişesi varsa, bunun belki de en büyük sebebi sıra dışı kişiliğiyle ünlü Amerikalı bir araştırmacıdır. Charles David Keeling'in oğlu Ralph çocukken ailesinin California, San Diego'nun kuzeyindeki Del Mar kasabasından bir ev aldığını hatırlıyor. Babası, yani Doktor Keeling, ona bahçedeki çimenleri kısaltması görevi vermiş. Kaldırımla bahçedeki çimenli bölge arasına tam beş santimlik bir şerit açılmasını istemiş. Ralph Keeling, "Bu düzgün şeridi aynen korumak bayağı zahmetliydi" diye hatırlıyor. Fakat babası için "doğrusu buydu ve öbür türlüsü kolaycılık anlamına gelirdi. Ahlaken yanlış olurdu". Dr. Keeling kılı kırk yaran bir adammış. Ancak onu yalnızca bu özelliğiyle tanımlamak doğru olmaz. Çünkü akraba ve meslektaşları onu harika piyano çalan, yürüyüş yapmaya bayılan ve akşam yemeğindeki dostça tartışmaları raftan indirdiği etimoloji sözlüğüyle çözümleyen biri olarak anlatıyor. Ancak en önemli özelliği bilimsel konulardaki titizliğiydi. Dolayısıyla bazıları iklim biliminin ortaya koyduğu fikirleri çürütmeye çalışsa bile, kimse onun yarım yüzyıllık karbondioksit ölçümlerine itiraz edemiyor. Dr. Keeling'in bilimsel öğrenimini tamamladığı1950'lerde uzmanlar fosil yakıtların kullanımındaki artışı gözlemliyor ve havadaki karbondioksitin düzeyinin yükselip yükselmediğini merak ediyordu. Fakat kimse bu gazın tam ölçümünü yapamıyordu. Derken genç araştırmacı Doktor Keeling, bu ölçümleri büyük bir isabetle yapabilen araçlar ve yöntemler geliştirdi. Ve ömrünün geri kalanını geliştirdiği bu araç ve yöntemlerin uygulamasına adadı. Onun ilk hava ölçümleri 1950'lerin ortasında, California ve ABD'nin batı kıyısındaki çeşitli yerlerde yapılmıştı. Ve elde edilen bulgulardan, arka plan karbondioksit düzeyinin milyonda yaklaşık 310 parça olduğu anlaşılıyordu. Bu keşif Washington'un dikkatini çekti ve Dr. Keeling çok geçmeden araştırmaları için devlet desteği almayı başardı. San Diego'nun La Jolla bölgesindeki Scripps Okyanus Bilim Enstitüsü'nün uzman kadrosuna katılan Keeling ondan sonra da dünyanın başka yerlerindeki karbondioksiti ölçmenin planlarını yapmaya başladı. En önemli verilerden bazıları, araştırmalarına başlamadan inşa edilen çok uzaktaki bir jeofizik gözlemevine birkaç yıl önce kurduğu bir analiz cihazından geliyordu. Burası Büyük Hawaii Adası'nda yükselen yanardağlardan birinin, yani Mauna Loa'nın zirvesine yakın bir yerdi. Dr. Keeling kısa sürede çok önemli bilgilere ulaştı. Onlardan biri, karbondioksitin mevsimlere göre hafif değişimler gösterdiğiydi. Bunun nedeni kolaylıkla anlaşılıyordu. Çünkü dünyadaki kara bölgelerin büyük bölümü Kuzey Yarıküre'deydi ve bitkiler baharda yeşerip yazın serpilirken karbondioksiti emiyor, kışın yaprakları solup döküldüğünde de salıyordu. Yani aslında dünyanın kendisi de nefes alıp veriyordu. Bulguların daha olumsuz olanıysa, her yılın en üst düzeyinin bir önceki yıla göre daha yüksek olmasıydı. Yani karbondioksit düzeyi artıyordu, hem de hızla artıyordu. Bunun ne anlama geldiğini kavrayan küçük bir bilim topluluğu teyakkuza geçti. Dr. Keeling ve başkalarının daha sonra yürüttüğü kimyasal testler, karbondioksitteki artışın fosil kaynakların yakılmasından ileri geldiğini kanıtlıyordu. Artan karbondioksit düzeyini gösteren grafikler Keeling Eğrisi adıyla bilinir oldu. Birçok insan hiç duymamış olsa bile bu eğri iklim bilimciler için kendi disiplinlerinin en belirgin simgelerinden biridir. Bu eğri gerek Mauna Loa'ya, gerek Washington'daki Ulusal Bilimler Akademisi'nin duvarına tunç bir amblemle işlenmiştir. 1960'ların sonuna yaklaşırken, yani Dr. Keeling'in ölçümlere başlamasından on yıl sonra karbondioksitin sürekli artış gösterdiği artık tartışma götürmüyordu. Hawaii'de Dr. Keeling'le yakından çalışan emekli teknisyen John Chin, hiçbir hataya yer vermemek için onun emriyle yapılan titiz işlemleri anlatıyor. Örneğin, sırf Mauna Loa'nın tepesine kurulmuş cihazların durumunda küçük de olsa bir değişiklik olup olmadığını kontrol etmek için her hafta saatlerini harcarlarmış. Dr. Keeling ve yardımcıları kaydedilen verileri de yakından incelermiş. Chin, Hawaii'deki çalışanların gerekli özeni göstermediği durumlarda çoğu zaman, "Ne yaptınız? O gün ne oldu?" diye soran telefon veya mektuplar aldıklarını söylüyor. İklim değişikliğine dair kanıtların arttığı sonraki yıllarda Dr. Keeling de yüksek sesle görüş bildirmeye ve uyarmaya başladı. 1998'de yayınlanan bir makalesi, küresel ısınmanın bir masal olduğu iddialarına cevap niteliği taşıyordu. Ona göre asıl masal, "insanoğlunun yaptıkları konusunda doğal kaynakların ve dünyanın yaşanabilir bölgelerinin sınırsız bir kapasiteye sahip olduğu" inancıydı. Fakat iklim değişikliğine karşı önlem alınması ihtimali güçlendikçe siyasi tartışmalar da alevlendi ve fosil yakıta dayalı sektörlerin emisyonu kısma çabalarıyla mücadelesi başladı. Dr. Keeling'in eşi Louise verdiği bir röportajda, eğer kocası yaşasaydı ve siyasi çekişmelerin aldığı şekli görseydi hayal kırıklığına uğrayacağını söylüyor. "Cumhuriyetçi Parti'ye üyeydi. Ama konuya siyasi bir mesele olarak hiç bakmadı," diyor Louise.

Sayılar
Mauna Loa Gözlemevi'nin Müdürü John E. Barnes, deniz seviyesinin yaklaşık üç kilometre yukarısındaki kararmış volkanik düzlükte ayakta durup yüksek madeni bir kuleyi gösteriyor. Analiz edilen havanın temiz olmasından emin olmak için kulenin tepesine kadar ulaşan hortumlardan örnekler alındığını açıklıyor. Kayıtların tam bir kesinlikle tutulması için alınan diğer önlemleri de anlatıyor. Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi için çalışan Dr. Barnes daha sonra da analizörlerden birinin saatlik hesaplamalarını gösteriyor. Cihaz, o sabahki karbondioksit miktarının milyonda 388 parça olduğunu belirtiyor. Dr. Keeling karbondioksit ölçümlerinin önemini kanıtladıktan sonra devlet de 1970'lerin başında kendi ölçümlerini yapmaya başladı. Bugün resmi bir izleme programıyla Scripps Okyanus Bilim Enstitüsü'nün programı hem Mauna Loa'yla, hem de başka yerlerle paralel çalışıyor. Böylece iki kurumun ölçümleri karşılaştırma yapmak için de kullanılabiliyor. Scripps programının başında, babası gibi kendi de ünlü bir atmosfer bilimcisi olan Ralph Keeling var. Dr. Keeling'in kalp krizi sonucu ölmesinin ardından ölçüm programının yönetimini o eline almış. Ralph Keeling, La Jolla'daki Scripps kampüsünde verdiği röportajda, Mauna Loa'daki karbondioksit düzeyinin 2014'e kadar 400 parçayı aşacağının tahmin edildiğini, atmosfer değişimi açısından bunun insanlık tarihinde bir tür dönüm noktası olduğunu belirtiyor. "Farkında olmadan büyük bir hızla 400'ü aşacağız" diyor Dr. Keeling. Bu sayıların anlamı ne? Atmosferin fiziksel yapısı yüz yılı aşkın bir süredir biliniyor. Buna göre, küresel ikliminim istikrarı açısından karbondioksit önemli bir rol oynuyor. Havadaki miktarı çok az olsa bile bu gaz güneşin ısısını o kadar iyi tutuyor ki, ışığı geçirip ısının dünyada kalmasını sağlıyor. Dünyanın battaniyesi gibi işlev görüyor. Bu gazdan hiç olmasa yeryüzü büyük bir ihtimalle donmuş, çorak bir araziye dönerdi (yeni bir araştırmaya göre, ortalama ısı bakımından dünya kabaca 33 derece daha soğuk olurdu). Fakat uzmanlar, insanoğlunun atmosferi kirleterek bu sefer de tersi bir etki yarattığını söylüyor. Keeling ölçümleri son yıllarda daha geniş bir çerçevede değerlendirilmeye başladı. Örneğin, buzulların ve buz örtülerinin içinde hapsolmuş eski hava balonları analiz edildi ve görüldü ki, son 800 bin yıl boyunca havadaki karbondioksit miktarı kabaca milyonda 200'le 300 parça arasında gidip gelmiş. Sanayi Devrimi'nden hemen önce bu düzey milyonda 280 parçaymış ve birkaç bin yıldır da değişmemiş. Bir başka deyişle, insan medeniyetinin gelişip serpildiği iklimi karbondioksite borçluyuz. Milyonlarca yılı kapsayan başka araştırmalar da karbondioksitle yeryüzünün ısısı arasında yakın bir bağ olduğunu gösteriyor. Dünyanın yörüngesindeki oynamaların neden olduğu buzul çağları, öyle anlaşılıyor ki, bu gazdan dolayı daha sert geçmiş. Jeolojik kayıtlar, dünya serinlemeye başladıkça karbondioksit miktarının azaldığını düşündürtüyor. Bunun muhtemel nedeniyse gazın önemli ölçüde okyanuslara hapsolması ve soğuma etkisinin bundan dolayı şiddetlenmesi. Aynı süreç tersten de işliyor. Yine yörüngedeki bir oynamadan dolayı dünya ısınmaya başlayınca, okyanuslardan serbest kalan karbondioksit de bu ısınmayı artırmış.

AnaKumandaDüğmesi
Pennsylvania Devlet Üniversitesi'nden İklim Bilimci Richard B. Alley'e göre karbondioksit, yeryüzü ikliminin ana kumanda düğmesid. Alley, dünyanın yörüngesindeki oynamaların tek başına buzul çağına ve o dönemde yaşanan dev değişimlere yol açacak kadar büyük olmadığını, ama karbondioksit faktörü dâhil edilince her şeyin daha anlamlı hale geldiğini ifade ediyor. Emisyonların artış hızı bugün o kadar yüksek ki, bazı uzmanlar bu artış hızı kontrol altına alınana kadar karbondioksitin ikiye veya üçe katlanabileceğinden korkuyor. Dünya tarihinde fosil kaynakların yakılmasının tam bir benzeri yok. Dolayısıyla bilim insanları bunun nasıl bir etkiye yol açacağını belirlemekte zorlanıyor. Yapabildikleri en sağlıklı tahmin, karbondioksit miktarının ikiye katlanması halinde dünyanın ısısının 2,7 ila 3,3 santigrat derece artacağı. Havadaki günlük ve mevsimlik değişimler hesaba katıldığında belki küçük bir ısı farkı, ancak bu fark yıllık küresel bir ortalamayı, dolayısıyla gezegenin bütünündeki muazzam bir artışı ifade ediyor. Tahminlere göre ısınma karasal bölgelerde daha yüksek olacak, kutuplardaysa katlanarak artacak. Dolayısıyla büyük miktarda buz eriyeceğinden denizler yükselecek. Ayrıca okyanuslardaki derin sular da muazzam bir ısı emecektir. Fakat bilim insanları bu tahminlerin iyimser sayılabileceğini belirtiyor. Dünyayı kökten değiştirecek 10 derecelik bir artış ihtimalini göz ardı edemiyorlar. İklimin değiştiği düşüncesine karşı çıkanlarsa bu sayıları kabul etmiyor. Özellikle internetten bildiğimiz bu yüksek sesli kesim, iklim biliminin her boyutunu, hatta 19'uncu yüzyıldan beri bilinen ve karbondioksitin ısıyı hapsettiğini dile getiren fiziki boyutunu bile sorguluyor. Oysa lise öğrencileri bile kolay bir şekilde bunu ispat edebiliyor. Ancak ABD Kongresi'ni etkilemiş olan muhalifler sıradan kimseler değil. Atmosfer fiziği eğitimi almış olan birkaç kişi. Onlar karbondioksit miktarının arttığını, bunun insan faaliyetinden kaynaklandığını ve yeryüzünün tepki olarak ısındığını genel olarak kabul ediyorlar. Fakat çoğu bilim insanının söylediğinin aksine, dünyanın o kadar ısınmayacağını, artışın muhtemelen 1,1 derecenin altında kalacağını ve böyle bir değişimle baş etmenin mümkün olduğunu savunuyorlar. Muhaliflerin en göze çarpan ismi, Massachusetts Institute of Technology'den Richard Lindzen. Lindzen, dünya ısınmaya başladığında bulutlanma tiplerinde değişiklikler yaşanacağını ve bunun da atmosferdeki ısı birikmesini önleyeceğini ileri sürüyor. Lindzen bir konuşmasında, "Eşi görülmemiş felaketlerin ufukta olmadığını, ama birkaç bin yıl sonra belki de yeni bir buzul çağına gireceğimizi söylemek isterim" demişti.

UygarlığınYakıtı
Dünya devletleri, iklim biliminin söylediklerini çoğunlukla kabul etse de emisyonu sınırlamakla gösterdikleri çabalar oldukça zayıf. Nedeniyse basit, çünkü modern uygarlık fosil kaynakların yakılması üstüne kurulu. Arabalar, kamyonlar, elektrik santralleri, çelik fabrikaları, çiftlikler, uçaklar, çimento fabrikaları, evlerdeki ocaklar... Hemen hepsi atmosfere ya karbondioksit, ya da ısıyı az bile olsa yine hapseden başka gazlar salıyor. Sanayi Devrimi'nden bu yana biriken emisyonun çoğundan gelişmiş ülkeler, özellikle de ABD sorumlu. Bazılaru adımlar atarak emisyonu azaltmayı başardı. Fakat bu mütevazı çabalar Çin, Hindistan ve Brezilya gibi kalkınmakta olan ülkelerin daha çok enerji kullanmasıyla boşa çıkarılıyor. Onlar için kalkınmak yalnızca arzulanan bir şey değil, aynı zamanda insanlığın üçte birini yoksulluktan kurtarmak için gerekli ahlaki bir görev. Çin vatandaşlarının kişi başına düşen enerji tüketimi hâlâ Amerikalıların üçte birinden bile az. Fakat 1,3 milyarlık nüfusuyla ABD'yi dörde katlayan Çin o kadar büyük ve o kadar hızlı gelişiyor ki, toplam enerji kullanımında ABD'yi geçerek dünyanın en büyüğü haline geldi bile. Kalkınmakta olan ülkelerin bu denli hızlı büyümesi temiz enerji teknolojilerinde bazı önemli atılımları engelliyor. Aslında Batılı ülkelerde emisyonlar, mali krizi izleyen 2009'daki durgunlukta sert bir şekilde düşmüş, ama Doğu büyümeye devam ettiğinden toplam düşüş çok sınırlı kalmıştı. 2010 içinse küresel emisyonların tekrar son on yılın büyüme düzeyine ulaşması ve yıllık yüzde 3'ün üstünde artması bekleniyor. Birçok ülke prensip olarak küresel ısınmayı iki dereceyle sınırlandırma fikrini benimsedi. Tabii bu tutumun gerisinde, daha büyük bir ısınmanın kabul edilemez risklere yol açacağı inancı yatıyor. Bilim insanları, yeni bir enerji düzenine geçmek için daha ciddi çabalar başlatılmadığı takdirde iki derece hedefinin tutturulamayacağını ve 21'inci yüzyıl bitmeden küresel ısınma döngüsünün kontrolden çıkabileceğini belirtiyor. Ralph Keeling sorunları izliyor ve emisyonun değişmez matematiğini düşünüyor. "Çocuklarımla dolaşmaya gittiğimizde, onlar büyüdüğü zaman bazı şeyleri görmeyebileceklerini anlatmaya çalışıyorum. Bu sahip olduklarımızı aklımıza yazmak, değerini bilmek ve veda etmek gibi bir şey" diyor Ralph. BM'nin desteğiyle Cancún'da yapılan son uluslararası iklim görüşmeleri 11 Aralık'ta tamamlandı. Toplanan ulusların temsilcileri son 18 yıldır olduğu gibi daha çok çaba göstereceklerini taahhüt etti, fakat emisyon hedefleriyle ilgili olarak hiçbir bağlayıcı karara varamadılar. Onlar Meksika'da geç saatlerde bavullarını toplarken, Büyük Okyanus'un ortasından yükselen bir yanardağın tepesindeki cihazlar da çalışmaya devam ediyor, dünyanın akıbeti hakkında kendi düşüncelerini iletiyordu. Mauna Loa'da karbondioksit düzeyi gece yarısı 390'ı görmüştü ve hâlâ yükseliyordu.

NEW YORK TİMES HABERLERİ SABAH GAZETESİ 03.01.2011

hosting by HostEviniz